28 Aralık 2014 Pazar

Aşure ve Tütün

yani şunu demek istiyorum
havalar ısınınca
ya bir gece ya bir gün
saçaklı'da aşure içeriz bir
bir de efkarlanınca tütün

iyice
güneş kaybolunca
ay vurunca

buğusu sıcaktır/ sımsıcak
efkarlanmamak
elde mi dostum

garip bir dünya
ne tuhaf ne acı

aşure sıcaktır
içimizi yakar
mubah

sonra soğutur tütün
günah
aşure yerli
tütün kaçak
biri bizden biri yabancı

Ayak Sesi


köşeden sola saptın mı
sağlık ocağı görünür
bir çocuk ağlar sebepsiz
bahçede bir kadın yürür

önce ayak sesi sonra kokusu gelir
buğusu demli çayın da
görün bana kapını yüzüme vurma
güz sonunda kış başında

hülyam yakın gönlüm uzaktı
hava kararmadan daha
bahçesindeki ağaca
bir kuş kondu bir kuş kalktı

Ali Kemal Nacaroğlu

elleri



uyuşukluğuyla sopsoğuk duruyor karşımda
içimiz yaşarıyor
kaderin yeniden yaratılmasının imkansızlığı kadar
yaşamın sonu
son günleri başlıyor doğunca dünyaya
var mı?
bilmiyorum tanrı'nın elinin değmediği yeri
hep öyle deriz/ o varken şeriki yoktu
dipsizce deriz
edepsizce köksüzce ve sorumsuzca
ah ne güzel
deriz de rahatlarız

yine duruyor
yine öyle çalıyor
sağa döndü elif sola döndü yine baktı

içimin ürpertisi
gümbürtüsü değil bu yüreğimin

Ali Kemal Nacaroğlu

Gidişine Ağıt



yolumuz karanlık
elime yapışıyor yıldızlar
ben geceyi ayırıyorum
çiçekler kokuya vurgun
/ bu şiiri hafızaya al!

gittin bahar da gitti bıraktığın gül kaldı
bir o kumral saçların mevsimsiz sümbül kaldı
dal gebeydi meyveye kurt kemirdi bitirdi
ısırgan çiçekleri otlar sazlıklar kaldı
ayak izlerin ve göz yaşların bıraktığın
nice baş dönmelerim ve kıvranmalar kaldı
gittin bahar da gitti kaç mevsim geldi geçti
güller zambaklar soldu çalılar dikenler kaldı
haklar özgürlükler ak kanatlı güvercindi
sen gittin onlar gitti yüreğim sızlar kaldı
gittin bahar da gitti çiçek kaldı gül kaldı
artakalan gülüşün o hatıralar kaldı
garez edeyim bari yüzünü görmeyeyim
deme kim bu gönlüme dökülmedik su kaldı
çekil git toprağımdan billah hem vallah kemal
gelme seni nedeyim bende hayalin kaldı
gittin bahar da gitti bıraktığın gül kaldı
bir o kumral saçların mevsimsiz sümbül kaldı

heybem boş



Ha vurdular aha vuracaklar beni
Azrail çevirir ölüm kucaklar beni
  
Dilenciyim heybem boş sana geldim
Senin kapından kovacaklar beni

Güneş değil ateş değil aşk değil
Yakar daha başka sıcaklar beni
  
Darağacı yanda divan kurulur
Sorgusuz sualsiz asacaklar beni
  
Susadım aşkına nasıl geleyim
Bir hiç uğruna uçurur uçaklar beni
  
Bağrıma binlerce hançer saplanır
Kesmez bildiğimiz bıçaklar beni

Ha vurdular aha vuracaklar beni
Azrail çevirir ölüm kucaklar beni


Kahrolası



Murat telefon etmeden önceydi
Sonra beni bir it ısırdı kelimelerde
Kahrolası kancık ısırdı işte
Rengini bilemem ısırdı işte

Teravihten önce miydi sonra mı
Diyelim önce olsun ta gündüz
Ne bileyim gafil avlandım -
Kara köpek şarkı söyle gülerdi

Sanmayasın hayra alamet değil
Fahri şikayetim sana ısırdı-işte
Kadere inanır asi değilim

Bu ne haldir şimdi durup dururken
Celallenmek neden nazlanmak sonra
Yüreğin ağlarken çırpınmak niye

Dişi olduğunu biliyorum ya
Nasıl bilemedim kudurduğunu
Aniden ısırdı kahrolsun kancık

kiprikleri


zehra kardeş gibidir
ayşe helana ve katya
vardı

birinin çamaşırlarını çalanlardandı
kışın yeşil ot
dardı

yani ömür
yürek ezilirdi
gideriz lanetli kederlerle
en güzel çiçektir sonra
gül yasemin papatya

uykusuz kaldığında (gördüğü) rüya
var ya en yırtık yerinden küpelerinin
suya havaya ve toprağa
düştükten sonra
kirpiklerinden hafif elleri helana'nın




erdal beye ağıt



Gökte yıldız vardı gece
Memur dedi bana çiçek
ondan kalan tek hatıra

İrem ağlar emre ağlar
Eş dost ağlar duyan ağlar
Serviste bir bayan ağlar

Bir şeyler götüremedin
Her şey zamanda kaldı
Hele bak ne görüyorsun
Mavi gök kara toprak

Didikliyor yontuyor bil
Baş ucunda bir karınca
Sen mezarda eller evde
Uzanıyor yorganınca

Söyle nasıl nerde eskiler
Hani amca hani dede

Bu böyledir giden gelen
Kimi çalar kimi söyler
Hadi şimdi söyle bana

Kinler haset ve intikam
Nerde mal nerde mülk
Hani şöhret nerde makam
De ne zaman geleceksin

Ötelerden haber var mı
Kabir azabı zor mu
Ne diyor bak yaşlı annen
Yaptıkların örtü olsun
Yorganını ört te uyu

Sevmediğin adamların
Sana rahmet okuyor
Mezarına gidip her gün

Bre şair iyi dedin
Sana sağlık diline de

Ali Kemal Nacaroğlu

--------------------

Bu şiirin hikayesi:


ERDAL BEY ÖLDÜ. ÖLMESE İYİ (Mİ) OLURDU YA, ÖLDÜ İŞTE. ÖLMESİ GEREKİYORDU Kİ, O DA HER FANİ GİBİ ÖLDÜ İŞTE. O, ÖLDÜĞÜNDE GÖKTE YILDIZ VARDI. GECE DURAMAMIŞ. BİR TERLEMEDİR BAŞLAMIŞ. SIKINTI ALMIŞ YÜRÜMÜŞ. BANYOYA ATMIŞ KENDİNİ. SONRA UYUMUŞ. GECENİN BİR VAKTİNDE SIKINTI YENİDEN BAŞLAMIŞ. BOĞUCU BİR SIKINTI. YENİDEN BANYO. RAHATLADIM DERKEN AZRAİL... ALLAH RAHMET ETSİN AMA MEMURU BENİMLE TARTIŞIRKEN YANİ ÇİÇEK İSTERKEN OLDU HERŞEY (YANİ, BAYAN MEMURU ÇİÇEK İSTERKEN, ÇİÇEK TELAŞINDAYKEN OLDU HERŞEY. ADEM GELMEDEN DAHA.) ÖLÜM HABERİ GELDİ. MEMURU ÜZGÜN. KANAT GERDİĞİ MERURLARI DEĞİL. BEN ÜZGÜN, İSMAİL ÜZGÜN. ELLİ KÜSUR SENE VE ÇALIŞMAYLA, ÇABALAMAYLA GEÇEN YILLAR. YAS YERİNE GİDENLER VARDI. AYŞEGÜL'Ü DE GÖNDERDİM. DİYOR Kİ AYŞEGÜL: BAŞKA BİR YAS TUTUŞ ŞEKLİ. GÖRMEDİĞİM YAS TUTUŞU BURADA GÖRÜYORUM. EŞ, EVLAT VE KARDEŞLERDE ÜZÜNTÜ EMARESİ YOK. AMA ANNE ÜZGÜN. 
SEVMEDİĞİ ADAMLAARI (MEMURLARA RAHMET OKUDU ONA.) DEFALARCA MEZARINA GİTTİLER DE RAHMET OKUDULAR. SEVDİKLERİ DEĞİL.

acı



Geriye döndün mü çamurlu yoldan
orada bir park var ismi Dudayev
İçinde çimler çok, yeşil ağaçlar gür

Burada kirveler var
Yörükler de
Yıldızlar doğunca ay vurunca
köpekler ürür

(Sormuşlar nereye gidersin böyle
Karınca demiş ki yolum Kâbe'ye)

Akşam efkar gece hüzün
Sonra kar yağar yağmur çok ince

Hayat ölümlü
De neyin anlamı var ki
Hasan üşüyünce Ferit buyunca

Üşüyeni gördüm titreyeni de
Ocak yanmayınca soba tütünce

Ali Kemal Nacaroğlu


Doğuş Türküsü


Sen eşsiz söz düşüncelerinden uzak
Nakışlı kanatlarında mor kelebeklerin
Günahla sana gelmek tövbe ile buluşmak
Yeşilin koynusun mavinin bağrı ve sırrısın tüm renklerin
Sen eşsiz söz düşüncelerinden uzak


Sen doğdun huzur doğdu sarhoşluklar ölmeden
Fidanın ağzı köpürdü yeniden filizlendi taze çiçekler
Bakışın semaya vurdu ve yıldızlara ve aya
Gözlerin kubbede yok oldu hiçlik eriyip gitmeden
Şimşek çığlık attı bulutlardan sen doğdun
Sen doğdun huzur doğdu sarhoşluklar ölmeden

Ali Kemal Nacaroğlu

*

bir leyla masalı

bir varmış bir yokmuş ama kesin varmış
öyküleri sonra yerleri dahi
ekvator ikliminde baharmış yazmış
bir gün bir kabile gelmiş yerleşmiş

leyla ufacıkmış ve mecnun çocuk
azaları tammış zekaları yerinde
okula gitmişmişler okumuşlar bir
saf atlarınki gibi arzuları beyazmış

eliften başlamışlar be te se cim
avamili hatmetmişler emsileyi hakeza
okumuşlar yeterince her şey bitince

leyla sukut etmiş konuşmuyormuş
oturmuşlar çöle arkalı önlü
sanki dilsizmiş tek kelime mecnun
kızın aklı kaymış erkeğin gönlü

bakmışlar konuşmuyorlar anlaşıyorlar
ne güzel demiş görenler ne güzel
ne el sevgisi girmiş ne de kedi araya
hoş ya sanki sınırı aşıyorlar
(çöl yasalarında sınır ipince)
leyla demiş annesi gel buraya

her yön yeşillenmiş nisan demişler
bir bulut dolaşmış boşan demişler